Dr. Şevket Dalboy

Amerika Birleşik Devletleri, Donald Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturmasının ardından göç politikalarında sert bir dönemece girdi. Artık mesele sadece sınırdan yasa dışı girişleri engellemek ya da kaçak göçmenleri hedef almak değil; ABD vizesine sahip milyonlarca insanın da potansiyel bir tehdit olarak görülmesi. Washington Post’un haberine göre, 55 milyon yabancının vizesi yeniden inceleniyor. Bu rakam, sadece ABD’de bulunan kişileri değil, ülkeye henüz adımını atmamış ama vize hakkı kazanmış milyonları da kapsıyor.

Bu kararın dikkat çekici yönlerinden biri, vizelerin yalnızca başvuru aşamasında değil, alındıktan sonra da “güvenlik süzgecinden” geçirilmesidir. ABD Dışişleri Bakanlığı, vize sahibinin sosyal medya paylaşımlarından, iş ilişkilerine, hatta sonradan ortaya çıkabilecek iddialara kadar her türlü bilgiye dayanarak vizeleri iptal edebileceğini belirtiyor. Bu durum, göçmenlik politikasının giderek daha fazla “güvenlik” merkezli ve keyfi bir denetim mekanizmasına dönüştüğünü gösteriyor.

Turistten Öğrenciye Herkes Mercek Altında

Washington, iş seyahati veya turistik amaçla verilen vizeleri de incelemeye dahil ediyor. Yani kısa süreli ve masum görülen ziyaretler bile siyasi bir süzgeçten geçebilecek. Öğrenciler de aynı denetim çemberine dahil. Trump yönetimi geçmişte “Yahudi karşıtı ideolojilere sahip” kişilerin vizelerinin reddedileceğini duyurmuş, çok sayıda öğrenci bu nedenle eğitim hakkından mahrum kalmıştı. Yeni uygulamalar, yalnızca güvenlik tehdidi oluşturan bireyleri değil, düşünce dünyası ya da ideolojik duruşu Amerikan değerleriyle örtüşmeyen geniş bir kesimi hedef alıyor.

Vatandaşlık Artık Bir Ayrıcalık

ABD’nin bu yeni yaklaşımı yalnızca vizeyle sınırlı değil. Vatandaşlık başvurularında da “Amerikan karşıtı tutum” tespiti yapılacağı duyuruldu. Sosyal medya paylaşımlarının incelenmesi, insanların ifade özgürlüğüyle güvenlik gerekçeleri arasında yeni bir gerilim yaratıyor. Resmi açıklamalarda, “Amerika’nın avantajları ülkeyi aşağılayanlara verilmemeli” deniliyor. Bu yaklaşım, vatandaşlık hakkını bir doğrudan hak olmaktan çıkarıp, siyasi otoritenin onayına bağlı bir “ayrıcalık” konumuna indiriyor.

Hedef Sadece Bireyler Değil, Ülkeler

Kararın bir başka boyutu da, ABD’nin belirli ülkelerin vatandaşlarına karşı toplu yasaklar getirmesi. İran, Libya, Somali, Sudan ve Yemen gibi ülkelerin yanı sıra, Venezuela’dan Afganistan’a kadar geniş bir listeye giriş yasağı uygulanıyor. Bu durum, bireylerin şahsi geçmişinden çok, doğdukları ülkenin politik konumunun onları cezalandırdığı bir tabloyu ortaya çıkarıyor.

İnsani Vizeler Bile Askıya Alındı

Washington’un, Gazze’den tedavi amaçlı gelecek hastalara bile vize kapılarını kapatması, ABD’nin göçmenlik politikasının insani boyutunu ikinci plana attığını gösteriyor. Savaş ve yoksulluk koşullarında yaşayanların “tıbbi-insani” vizelerden mahrum bırakılması, bu politikanın yalnızca güvenlik değil, aynı zamanda siyasi bir mesaj içerdiğini de ortaya koyuyor.

Öz Cümle

Trump yönetiminin attığı bu adımlar, göç politikasını salt bir güvenlik meselesine indirgerken, aynı zamanda insan hakları tartışmalarını da beraberinde getiriyor. 55 milyon vizenin yeniden incelenmesi, sadece bürokratik bir işlem değil; ABD’nin göçmenlere bakışında derin bir zihniyet değişikliğinin göstergesidir. Bu zihniyet, “Amerika’ya girmek bir hak değil, bir ayrıcalıktır” anlayışına yaslanıyor. Ancak bu yaklaşım, milyonlarca insanın hayatını belirsizliğe sürüklerken, ABD’nin “özgürlükler ülkesi” imajını da ciddi biçimde tartışmaya açıyor.