Dünyayı yöneten tek gerçek var o da yalan. Yalansa söyleyin? Yalan ve insan iç içe geçmiştir. Tıpkı iyi ile kötü, çürük ile sağlam, ağır ile hafif gibi bir bütünlük kazanmıştır. O halde sizce yalan bir hastalık mıdır? Hangi kişilik tipleri yalana yatkındır? Masum yalan ile çıkar yalanı arasında fark var mıdır? Yalan öğrenilir mi? Yalanın üzerine çok farklı noktalara bu yazıda gidip geleceğiz. Kalıpların dışında kendi gerçekliğimizi irdeleyeceğiz. Kimse kendine yalancılığı yakıştıramaz bunu biliriz. Arzumuz bu yazıyı okuduktan sonra ilişkiliremize yeniden çeki düzen vermeyi amaçlamaktadır.

Çünkü biz, yalanı toplumu kemiren en önemli sosyal bir hastalık olarak görüyoruz. Gerçek hayatta insanların burnu uzamasa da, bırakalım politikacıların halkı kandıran yalanlarını, Politik kavgaların temel nedeni de yalanlardır.  Çocuklar arasındaki kavgalara neden olan da yalandır.  Akrabaları da zehirler. İş yaşamında kişileri birbirine düşürebildiği gibi ailede mutluluğun en önemli düşmanıdır aynı zamanda. Boşanmaların artışındaki sinsi düşman olarak yalan çıkar karşımıza. Çocukluk çağında başlayan yalanların ergenlik ve yetişkinliğe taşınmaması için neler yapabileceğimizi bilmemiz gerekir. Yalanların arka planında neler var görmemiz gerekir.

Pinokyo ve yalan

Bugünlerde yalan denince çoğumuzun aklına dünyayı yöneten emperyalist ve kapitalist bazı politikacılar gelse de, yalan denince aklıma ilk gelen isim çocukluğumdan beri Pinokyo’dur.  Şaşırdınız mı yoksa? Carlo Collodi’nin 1881 yılında yazdığı ‚Pinokyo’nun Maceraları‘ adındaki kitabı okumamış ya da en azından içeriğini bilmeyen çocuk yoktur sanırım değil mi? Marangoz Gepetto bir kütük parçasından yaptığı Pinokyo’yu

gerçek bir çocuk gibi sever, bakar, okula gönderir. Pinokyo ise durmadan haylazlıklar yapar, yalan söyler. Yalan söyledikçe de burnu uzar ve herkes onun yalan söylediğini anlar. İyi bir çocuk olmaya başladığında ise, mavi saçlı iyilik perisi tarafından gerçek bir çocuğa dönüştürülür. Türkçe dâhil 260 lisana çevrilen bu çocuk kitabı dünyanın en çok satan çocuk kitabı olmasının yanı sıra, en çok tercüme edilmiş kitaplarından biridir. Dolayısıyla dünyanın neresinde olursanız olun, yalan söylediğini düşündüğünüz birine „Pinokyo“ derseniz. Pinokyo dediğiniz insan ne demek istediğinizi anlayacaktır.

Burada temel sorumuz şudur:

„Dünya Tükenir, Yalan Tükenmez“ demiş atalarımız. Yalan söylemek, diğer insanları kendinizi kandırmak, sosyal ilişkilerinizi, hatta yaşamımızı yönlendirmektedir. Yalan, toplumsal açıdan çelişkili mesajlar vermektedir. Çocuklarımıza nasıl daha iyi yalan söylendiğini öğretir, yalanı kusur olarak görmemize rağmen, insanlara yalan söylemeleri için uygun ortam hazırlarız.  Elbette Bazı kişiler sadece ilgi çekmek için çok renkli hikayeler uydururlar. Hedefleri zor bir durumdan kurtulmak veya çıkar sağlamak değildir. Sadece ilgi odağı olmaktır. Ama bu yaklaşım bile yalanı masum hale getirmemeli.

„Yalancının Mumu Yatsıya  Kadar Yanar“

Türkçede „Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanar“ gibi yalanla ilgili birçok atasözü ve deyim bulunmaktadır. Yalan söylemekle aynı anlama gelecek fiilleri elbette hayatımızın her alanında duyuyor, yaşıyor ve zaman zaman da uyguluyoruz. Onlardan bazılarına baltığımızda sizde hak vereceksiniz;

   ‘’Bir ayak üstünde bin yalan söylemek’’

    Hile yapmak, çalmak, kandırmak, rol yapmak, iftira etmek, saklamak, gizlemek, abartmak, asılsız haber yapmak, sahtekarlık, ört bas etmek, dolap çevirmek, üç kağıda getirmek, yolunu bulmak, madik atmak,kaçamak yapmak, dalavere yapmak vb liste uzar gider.

    Yalanla aynı anlama gelecek sıfatların bazılarını şöyle sıralayabiliriz: düzenbaz, hileci, yapmacık, taklitçi, iki yüzlü, sahtekar, üç kağıtçı, ahlaksız, dolandırıcı, hain, sadakatsiz, riyakar, samimiyetsiz, çıkarcı, dalavereci, namussuz, martaval.

Yalanı yumuşatmak için olsa gerek kelime dağarcığımıza bir sürü kelime girmiştir.

Yalan Söylemeyi Nasıl Öğreniyoruz:     

“Çocukların yalan“ söylemeleri doğruyu söylemeleri kadar normal gelişim gösteren bir davranış örüntüsüdür. Uzmanlar, yalanın kişinin özerkliğini sağlama ve kendine ailesinden farklı bir birey olarak kabul ettirme sürecinde geliştiğinin altını çiziyor. Çocuklar, anne babalarını kandırarak onların her şeye gücü yeten, her şeyi bilen insanlar olmadıklarını anlarlar. Böylece, çocuklar her zaman güçlü bir koruyucuları olması gerektiğini fantezilerinin ne kadar yanlış olduğunu keşfederler. Çocuklar, bu fantezilerden sıyrılmak için kendi kendilerine koruma ve kendi kendilerine göz kulak olma sorumluğunu geliştirirler.

Çocuğun yetiştirilme tarzı ve yetiştiği sosyal çevre nasıl ve ne çeşit yalan söyleneceğini belirler. yalan, çocuğun cezalandırılması ve ya ödüllendirilmesi ile pekiştirilir. Yalanın günlük baz da ortaya çıktığını aile gibi ana kültürler ve yan kültürler arsında gözle görülür. Farklılıklar ortaya çıkar. Eğer çocuk sürekli şok yaşıyor ve kötü tecrübeler geçiriyorsa yalan „stresle başa çıkmanın“ en temel göstergesi olur. Yalanları ortaya çıkarmak herkes tarafından uygulanabilecek günlük bir beceridir aslında. Yanlış cümleleri doğrulardan ayırabilmenin temelinde birbiri ile uyumsuz sözel ve sözel olmayan mesajların belirlenebilmesi becerisi yatmaktadır.

Yalanı yakalamak gelişimsel bir beceridir. çocuk büyükçe, hayat tecrübesi kazandıkça konuşulan kelimeleri eleştirisel boyutta değerlendirmeye başlar. İnsanlar çocukluktan yetişkinliğe doğru ilerledikçe söylenen şeylerin doğru olduğunu varsaymaya başlar. Bu varsayım karşılıklı ilişkilerin güçlenmesine yardımcı olur. Beraberinde sosyal bir güvenirliği getirir.

 İnsanların yalanı yakalama oranı şanslarıyla ulaşabilecekleri oranın ötesine geçmemektedir. Polisler gibi işlerinin kapsamın da yalan yakalama zorunluluğu olan insanlar becerilerine çok güvenirler. Oysa kendilerini kandırmaktadırlar; çünkü yalan yakalama becerileri sıradan insanlardan daha gelişmiş değildir. Çok az insanın yalan yakalama becerisi çok iyi bir düzeydedir.

Yalanlar aileyi birleştirir mi?

Yalan bazı sırlar aile bağlarını kuvvetlendirirken bazıları çok yıkıcıdır. Yıkıcı sırları paylaşan aileler parçalanmaya eğilimlidirler. Dolayısıyla aile fertleri başa çıkmak için yalanı kullanmaya başlarlar.

İnsanoğlu yalanda bir adım öndedir

İnsanoğlu yalanda bir adım öndedir ve kendini kandırma kavramıyla olayın boyutları daha da büyür olayın ruhsal boyutuyla ilgili çalışmalar, kendini kandırma ve yalanın ayrılamayacak kadar birleşmiş olduklarını ortaya koyar. Yalanla kendini kandırma birbirlerine hizmet ederler. Daha da önemlisi sosyal ilişkilerimizi, belleğimizi, iç-görünüzü ve kendimizi kandırmamızı güçlendirir. Böylece kendimizi bir kez daha kandırmış oluruz. Böylece insanlar yalanı silah olarak kullanabilecekleri mesleklere girerler (politika ve pazarlamacılık gibi). Bu beceriye sahip olan kişilerin ilaveten karakter bozuklukları  anti-sosyal kişilik bozuklukları gibi) olabilir. Bu bozukluklar, bu gün yalan, yarın başka yollarla insanlığa büyük zararlar vermektedir.

“Öyle yalanlar vardır ki, çoğunluk bile azınlığın çıkarları için kendini feda eder“

Yalan tek tek insanların toplumda ki pozisyonlarının yanı sıra devletlerin hücrelerine nüfuz etmiştir. Devletler toplumları büyük oranda yalanla yönetmektedirler. Kişilerin yalanları olduğu gibi devletlerin de yalanları var. Baskı, sömürü, zulm çeşitli yalanlar altında topluma yutturulur. Azınlığın çıkarı için çoğunluk kurban edilir. Ama öyle ustaca yalanlar söylenirki çoğunluk bile azınlığın çıkarları için kendini feda eder. Yalan, modern devletin temelidir desek yanlış olmaz belki de. Benedict Anderson, meşhur ‚Hayalî Cemaatler‘ kitabında tarihte millet diye soyut bir cemaatin olmadığını, 19uncu yüzyılda milliyetçilik akımı doğduktan sonra milletin icat edildiğini, sonra bu milletlerin savaşarak devletlerini kurduklarını anlatır. Yunanlılar, Bulgarlar, Arnavutlar, Macarlar, Romanyalılar, Sırplar, Çekler önce kendilerine bir geçmiş yaratmışlar, bu geçmişte kendilerine kahramanlar bulmuşlar, tarih müzeleri kurmuşlar, hamasî bir edebiyat oluşturmuşlar. 19uncu yüzyıl ortalarında İtalyan milliyetçiliğinin çalışmalarıyla İtalya Birliği kurulmuş, ama çeşitli İtalyan şehirlerinden gelen kişiler birbirleriyle anlaşamadıkları için Fransızca konuşmak zorunda kalmışlardır. Devlet yalanları konusunda Türklerin de sicili temiz değildir. Eti Türkleri, Sümer Türkleri, Güneş Dil Teorisi gibi icatlar yalan konusunda pek de başarılı olamadığımızı gösterir. Ama bugün Sümer medeniyetini Almanlardan ingilizlere, Farslardan Araplara kadar bir çok millet sahiplenmekte ve atalarının Sümerliler olduğunu ileri sürmektedirler.

Bunun nedeni şüphesiz medeniyetin, tarihin, hukukun, bilimin, edebiyatın, tarım ve ekonominin Sümerlerle başlaması, daha doğrusu yazının mucidinin sümerliler olmasından kaynaklanan „ilk medeniyetin kurucularının sümerliler olduğu“ sanılmaktadır. Bunların yalan mı yoksa gerçek mi olduğunu henüz tam anlamıyla kanıtlayan yok.  Mustafa Kemal Atatürk tarafından yaptırılan Güneş Dil teorisi de soyuttur. Ama bu tartışmalar bu gün yalanın insan bedeniyle bütünleştiğini reddetmez.

Dünyayı kim yönetiyor? Sorusuna bile tek ayak üstünde bin yalan söyleyerek açıklık getirebilirler. Dünya, evrendeki milyarlarca galaksiden birinde alelade bir yıldız etrafında dönen ufak bir gezegen. Somut olarak belli bir hakimi yok. İnsanlar hakim olduklarına inansa da ne biyokütle, ne sayı, ne de hak olarak böyle bir şeye sahip değiller. İnsanların hükümet yanılgısı yanında kendi içinde de sorunları var. Halklar kendi kendilerini yönettiklerini falan sanıyorlar. İnsanlar temsilci olarak hükümette bulunduklarını sanıyorlar. Aslında birçoğu bunun gerçek olmadığının farkında. Dünyanın çarklarını döndüren birileri var.

Çoğu zaman komplo teorisi olarak gelişen bu farkındalık nedir?

Bazen kuşkulandığımız bu gizli „dış mihraklar“ kimlerdir?

Rockfeller ailesi mi ?  dünyanın en büyük bankeri Soros mu ?

CFR: Council on Foreign Relations- Yabancı İlişkileri Konseyi mi ?

TLC: Trilateral Commission- 3 Yönlü Komisyon mu?

WTO: World Trade Organisation- Dünya Ticaret Örgütü mü?

JINSA: Jewish Institute of National Security- Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü mü?

ADL: Anti-Defamation League- Yahudi Aklama Cemiyeti mi?

JTF: Jerusalem Temple Foundation- Kudüs Kutsal Tapınak Kurumu mu?

AIPAC: American Israel Public Affairs Committe-Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi mi?

Aydınlanma diyerek dünyayı karanlığa sürükleryen  hepsi mi? Yalana da gerçeğede ulaşmak için araştırmanızı öneriyoruz. Bu önerimiz gerçek!