Korona salgını ile birleşen dünya ekonomisindeki durgunluğun geçmişte bir örneği elbette yok. Buda dünya ekonomisinde kalıcı hasar bırakacağı anlamına geliyor.

Krizin ardından dünya halklarının ekonomik ve sosyal düzeni nasıl olaca?Ayrılan milyarlardan halk payını alabilecek mi? Yoksa yine sen ben bizim oğlan arasında mı pay edilecek. Tüm bunlar konuşulurken biz yaşananları tüm boyutlarıyla dünya üzerinde gözlemlemeye çalıştık. Lütfen yazıyı sonuna kadar okuyalım.

1929 ve 2008 gibi krizler ekonomik temelliydi. İspanyol gribi, veba gibi daha önceki salgınlarda, dünya bu kadar iç içe geçmiş değildi ve küresel tedarik zincirleriyle örgütlenmiyordu. Bir ülkede yaşananlar diğer ülkelere bu şiddette yansımıyordu. Bilmediğimiz bir alana girmiş durumdayız. Önümüzde örnek alacağımız ve akıl yürütebileceğimiz bir örnek yok. Ekonomik analiz yapmanın oldukça zor olduğu bir süreçten geçiyoruz. Ama birde karşımızda kapitalizim gerçeği var. Bu bize birçok ip ucu verebilir. Salgın bitse dahi dünya ekonomisinde kalıcı bir hasar bırakacak. Bu da doğru.

Kapitalist sistem tehlike altında

Korona virüsü sınırları aşan bir korku iklimi yaratmaya devam ediyor. İnsan ölümleri başlı başına hazin. Fakat kayıp oranı yüzde 3’ün altında olan virüsün daha önemli bir özelliği var; “düzen yıkıcılık”. Sistemin asıl korkusu budur!

Verilere göre, koronanın pençesine ilk düşen ise küresel ekonomi. Sistemin lokomotifi Çin’de hayatı durduran hastalık, küresel piyasalara bulaştı. Pekin’in emtia ihracatçısı konumundaki Latin Amerika ülkeleri en fazla etkilenenler arasında. İhracatının yüzde 30’unu Çin’e yapan Şili, söz konusu oranın yüzde 29 olduğu Peru, yüzde 27 ile Brezilya ve yüzde 24’le Uruguay ekonomilerinin baş aşağı gitmesini engelleyemiyor. Koronanın ortaya çıktığı Aralık 2019’dan Şubat 2020’ye değin Tayland Bahtı, Brezilya Real’i ve Arjantin Pesosu, dolar karşısında en fazla değer kaybeden para birimleri. Virüs kırılmadığı müddetçe buhranın eşiğine gelen ekonomilerin daha da kötüye gideceği tahmin ediliyor. Alametifarikası serbestlik olan piyasa kapitalizmi, öngörülemez bir insan dışı faktörle uçurumun kenarına sürükleniyor.

Kapitalizmi sınayan virüs!

Kapitalizmi kendi iddialarıyla sınayan virüsün etkileri ekonomiyle de sınırlı değil. Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrası dünyayı küresel bir köy haline dönüştürdüğünü vaaz eden ideolojinin en önemli sacayağı olan seyahat serbestisi de tehlikede. 

Virüse karşı alınan uçuş yasağı ve sınır kapama gibi seyahat “önlemleri” de dünya çapında farklı ülkeler arasında giderek yaygınlaşıyor. Asya’daki devletler, salgının kaynağı olan Çin ve Güney Kore’den gelen kimseyi topraklarına sokmazken, Kuveyt de korona vakasına rastlanılan Ortadoğu ülkelerinden (İran, Bahreyn, vb.) gemileri limanlarına yanaştırmayacağını duyurdu. Yine Türkiye de salgının Sağlık Bakanı Yardımcısı İraç Herirçi’yi bile vurduğu İran’la sınırını kapatmış durumda. Son yıllarda korumacılığın popülerleştiği düzende, dış tehdidin adı bu sefer göç yerine korona oldu.

Birde bu gözle bakın!

Gittikçe aşırı sağ ve ırkçılığın gölgesinde yeşeren bu yeni düşünce şeklinin göçmeni ve koronayı hastalık olarak gördüğüne şüphe yok. Ancak şaşırtıcı olan insanoğlunun “tehdit” karşısında takındığı samimi ve vahşi tavır. Çok değil, iki hafta önce Ukrayna hükümeti, Çin’de yaşayan vatandaşlarını Kiev’e getirdi. Tahliye uçağının Ukrayna topraklarına iniş yapması ile birlikte Ukraynalılar önlem olarak bir hastanede karantinaya alınırken, insanların verdiği tepkiyse oldukça sert oldu. Birbirlerinden habersiz hastane önünde toplanan onlarca Ukraynalı, hastaneye saldırarak ateşe vermeye çalıştı. Rusya ile yaşadığı kriz sonrası aşırı milliyetçiliğin “yeni normal” haline geldiği ülkede Ukraynalı olmak bile ayrımcılığı yok etmiyor.

Elbette tüm bu korumacı vahşiliğin bir de ırkçılık boyutu var. Demokrasi ve çokseslilik söylemi üzerinden kendisini var eden düzen, bir virüsle 19. Yüzyılın Asyalı karşıtı sosyal darwinizmine dönüş yaptı. Washington’dan Paris’e, Moskova’dan Berlin’e kadar tüm metropollerde çekik gözlü Asyalı göçmenler bir korku nesnesine dönüştü.

Bugün de tıpkı 1800’ler Amerika’sı gibi paranoyak, ırkçı, benmerkezci bir dünyada yaşadığımız hissi aniden yüzümüze vuruldu. Hem de bir virüs sayesinde. Sanki konusu salgın hastalık olan bir Hollywood filmindeki figüranlarız. İnsanoğlunun elleriyle kurduğu sistem, koronayla paramparça oluyor. Yıkım anındaysa düzenin muhasebesi yapılacağına, bireylerin en vahşi duyguları gün yüzüne çıkıyor. Korona gözünü kapitalist sisteme dikti ve çok kararlı gözüküyor.