Dr. Şevket Dalboy
Uluslararası siyaset bize şunu gösteriyor: “Barış” çoğu zaman halkların özlemi değil, büyük güçlerin hesaplarının ürünüdür. Ukrayna meselesinde de görülen tam olarak budur.
ABD’nin bu savaşta gözettiği yalnızca “demokrasi” değildir. Ukrayna’nın zengin yeraltı kaynakları, tahıl ambarı toprakları, enerji geçiş yolları – hepsi Washington için stratejik kazanç anlamına geliyor. Bugün verilen milyarlarca dolarlık yardım, yarın yeniden yapılanmada Batılı şirketlerin önüne açılacak fırsatların yatırımıdır.
Moskova açısından tablo farklı değil. Rusya için mesele, Donbas ya da Kırım’dan öte, sınırlarına dayanan NATO’yu geriletmektir. Yani bu kavga, toprak parçasından çok nüfuz alanlarının çarpışmasıdır.
Tarihe bakıldığında, liderler arası buluşmalar hep bu dengelerin sahneye konduğu anlar olmuştur. Putin ile Trump’ın görüşmeleri de bunu doğrular nitelikteydi: Her iki taraf da yüzeyde diplomasiyi konuşurken, masanın altındaki hesaplar enerji, silah ve ekonomik nüfuz üzerine kuruluydu. Bu buluşma, savaşın gidişatını değiştirmekten çok, tarafların karşılıklı kazanımlarını garanti altına alma çabasıydı.
Almanya’nın Ulusal Güvenlik Konseyi kurma hamlesi de aynı oyunun parçasıdır. Berlin, artık çekimser kalamayacağını, güvenlik ve enerji krizinin ortasında kendi kartlarını oynamak zorunda olduğunu görüyor.
Bugün herkesin ağzında “barış” sözcüğü var. Ama masadaki gerçek şu: Barış, ancak güçlülerin çıkarları kesiştiğinde mümkün oluyor. O halde soralım: Ukrayna halkının ödediği ağır bedel karşısında, kurulacak barış gerçekten barış mı olacak, yoksa büyük güçlerin çıkarları için verilen bir mola mı?



































