Dr. Şevket Dalboy
Siyaset ve Sosyal Bilimci
İGÜ Araştırmacı Yazar
Bazen bir masada uzatılan zeytin dalı, gerçekte paslı bir zincirin ucu olur. Trump’ın “Ortadoğu’nun selameti” diyerek duyurduğu 60 günlük ateşkes teklifi tam da böyle bir manzara çiziyor. İsrail kabul etmiş, Hamas’a “daha iyisi olmayacak” denilmiş, aksi takdirde her şeyin “toza dönüşeceği” açıkça ifade edilmiş.
Bu bir barış teklifi değil, tehdit ambalajlı bir sus payıdır.
Gazze, yıllardır dünyadan tecrit edilmiş bir açık hava hapishanesiyken, şimdi ölümün gölgesinde bir “nefes molası” vaat ediliyor. 7 Ekim’deki saldırıların ardından 56 bini aşkın Filistinlinin yaşamını yitirdiği, şehirlerin taş taş üstünde kalmayacak şekilde yıkıldığı bir ortamda, “ateşkes” kelimesi, barışın değil, susturulmuş bir halkın çaresizliğini örten bir perdeye dönüşüyor.
Trump ve Netanyahu pazartesi günü Washington’da buluşacak. Masada ateşkes konuşulacak, rehine pazarlıkları yapılacak. Ancak masanın altından Gazze’nin kuzeyinden güneyine kadar süpürülme tehditleri savrulmaya devam edecek. “Her şey toza dönüşecek” denirken aslında teklif edilen şey açık: Ya teslim olun, ya da kül olun.
Katar ve Mısır’ın arabuluculuk çabaları kıymetlidir, ancak asıl mesele şu: Kalıcı bir barış iradesi olmadan hiçbir ateşkes uzun sürmez. İsrail’in güvenlik bahanesiyle sürdürdüğü orantısız güç kullanımı, Gazze’yi bir harabeye çevirirken, Filistin halkının nesiller boyu sürecek bir travma mirası bırakılıyor. Çocuklar bodrumlarda doğuyor, kadınlar enkaz altında can veriyor, yaşlılar ilaçsızlıktan ölüme terk ediliyor. Ve dünya, “ateşkes” kelimesinin gölgesine sığınarak olan biteni izlemeye devam ediyor.
Bu tabloya rağmen Trump, “Bu en iyi anlaşma, aksi daha kötü olur” diyor. Oysa zaten yaşanan bir felaketten daha kötüsünü tahayyül etmek güç. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar.
Gerçek şu ki, Gazze’de ateşkes çağrısı yapmak yetmez, abluka kalkmadan, işgal sona ermeden, adalet sağlanmadan kalıcı barış mümkün değildir. Ateşkesin süreli olması, masaya oturanların samimiyetini ölçmek için değil, zaman kazanmak, uluslararası baskıyı hafifletmek ve topyekûn bir tasfiye planına hazırlık için kullanılıyorsa, bu teklif Filistin halkı için kurtuluş değil, daha organize bir kıyımın bekleme salonudur.
Dünyanın gözünün içine baka baka bir halka soykırım uygulanıyor. Gazze’de bombalar susacaksa bile çocukların feryadı, yıkılmış sokakların tozu, annelerin mezarlık başında yükselen ağıtları susmayacak.
Asıl barış, Trump’ın vaadiyle değil, adaletin tesisiyle mümkün olacaktır. O güne kadar Filistin için atılan her “barış adımı”, önce “kimin barışı, kimin susması” sorusunu hak ediyor.


































