Dr. Şevket Dalboy, Siyaset Bilimci ve Sosyal Bilimler Uzmanı

İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırıları ve Refah’taki durum, uluslararası arenada geniş yankı uyandırdı ve yoğun eleştirilere neden oldu. Filistinlilerin hayatta kalma mücadelesi, sadece savaşın acımasız doğasını değil, aynı zamanda İsrail’in uzun yıllardır sürdürdüğü politikaların insanlık dışı sonuçlarını da gözler önüne seriyor. Bu yazıda, İsrail’in Filistin politikasını eleştirisel bir bakış açısıyla değerlendirirken, bu politikaların uluslararası hukuk ve insan hakları bağlamında ne anlama geldiğine dair derinlemesine bir analiz sunacağım.

İsrail’in Gazze’ye Yönelik Saldırıları ve Uluslararası Hukuk

İsrail, Gazze’ye yönelik askeri operasyonlarını terörle mücadele ve güvenlik gerekçeleriyle savunuyor. Ancak bu operasyonlar, uluslararası hukuk normlarını sıkça ihlal ediyor. Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası kuruluşlar, İsrail’in saldırılarının orantısız olduğunu ve sivilleri hedef aldığını belirtiyor. Özellikle Refah gibi bölgelerdeki sivil kayıplar, bu eleştirilerin odak noktası.

Uluslararası hukuk, sivillere yönelik kasıtlı saldırıları ve sivillerin aç bırakılmasını savaş suçu olarak tanımlamaktadır. BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Martin Griffiths, Refah’ta insani yardım faaliyetlerinin durduğunu ve neredeyse hiç yiyecek kalmadığını belirterek durumu “dehşet verici” olarak nitelendirmiştir. Bu tür eylemler, sivillere yönelik kasıtlı saldırılar düzenlemek ve bir savaş yöntemi olarak sivilleri aç bırakmak gibi suçlamalarla İsrail’i karşı karşıya bırakıyor.

İsrail’in Güvenlik Politikaları ve Filistin Halkının Durumu

İsrail’in güvenlik politikaları, Filistinlilerin günlük yaşamlarını derinden etkiliyor. Gazze Şeridi’nde uygulanan abluka, bölgedeki 2,3 milyon insanı temel insani ihtiyaçlardan mahrum bırakıyor. Sınır kapılarının kapatılması, Filistinlilerin hareket özgürlüğünü kısıtlıyor ve temel malzemelerin girişini engelliyor. Dr. John Kahler gibi yardım kuruluşları yetkilileri, temel malzemelerde yaşanan kıtlığın çocuklara yardım etmeyi imkansız hale getirdiğini belirtiyor. Temiz su, ilaç ve bebek bezi gibi temel ihtiyaçların eksikliği, Gazze’deki insani krizin boyutlarını gözler önüne seriyor.

Uluslararası Toplumun Tavrı ve İsrail’e Yönelik Eleştiriler

Uluslararası toplum, İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarını eleştirirken genellikle yetersiz kalıyor. Birçok ülke, özellikle ABD ve Almanya gibi güçlü devletler, İsrail’e yönelik eleştirilerde temkinli davranıyor ve genellikle İsrail’in güvenlik kaygılarını ön planda tutuyor. Ancak, İsrail’in uygulamaları uluslararası hukukun ve insan haklarının açık ihlallerini içerdiğinde, bu tavır sürdürülebilir olmaktan çıkıyor.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Khan’ın, İsrail Başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında “insanlığa karşı suç işlendiği” isnadıyla yakalama kararı çıkarılması için başvuruda bulunması, uluslararası hukukun işleyişine dair önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Bu girişim, İsrail’in Filistin politikalarının uluslararası arenada daha fazla sorgulanmasına yol açabilir.

Sonuç ve Çözüm Önerileri

İsrail’in Filistin’e yönelik politikaları, sadece bölgedeki istikrarsızlığı artırmakla kalmıyor, aynı zamanda uluslararası hukuk ve insan hakları normlarını da ciddi şekilde ihlal ediyor. Bu durum, Filistin halkının hayatta kalma mücadelesini her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Uluslararası toplumun, İsrail’in bu politikalarına karşı daha güçlü ve kararlı bir tavır alması gerekmektedir. Bu bağlamda, insani yardım faaliyetlerinin artırılması, Gazze’ye yönelik ablukanın kaldırılması ve sivillere yönelik saldırıların durdurulması, öncelikli adımlar arasında yer almalıdır.

İsrail ve Filistin arasındaki çatışmanın kalıcı bir çözüme kavuşması, her iki tarafın da güvenlik kaygılarını ve insani ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran adil ve sürdürülebilir bir barış sürecinin başlatılmasıyla mümkün olacaktır. Politika yapıcıların, halkın çilesini sonlandıracak bir çözüm bulmaları için çaba göstermeleri ve uluslararası toplumun bu süreci desteklemesi hayati önem taşımaktadır.