Özellikle Federal Almanya’da sık sık fırsat eşitliği vurgusu yapılması boşuna değil. Bu teze bazı tuzu kurular yada şanslılar hemen itiraz edebilir. Fakat durum tamda ne şekil aldığını anlamak için çok yönlü bakmak gerekiyor. Bizde elimizdeki verilere baktığımızda, alt sınıftan gelenlerin hem kariyer hem de eğitim yolunda çok daha zorlu bir mücadele vermesi gerektiği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor.

isterseniz kulağa hoş gelen bir cümlede ben kura bilirim : İyi bir performans gösteren ve çalışkan olan herkese Almanya’da tüm kapılar sonuna kadar açılmasının önünde hiç bir engel yoktur. Buyrun… Bu cümleyi kurmanın önünde de vicdanınızın dışında bir engeliniz yok…

İyi bir performans gösteren ve çalışkan olan herkes yalanı … Kulağa oldukça hoş geliyor değil mi? Ancak ne yazık ki bu cümlenin gerçeği yansıttığı söylenemez. “Hangi bağın üzümü olduğuna göre de değişir” ifadesinin de eklenmesi gerek bu cümleye.

Keza genellikle yetenek ve azim yeterli olmuyor. Bu özelde olabilir, biz geneli konuşuyoruz şuan… İnsanlar elitlerin gizli kodlarını da çözmek zorunda kalıyor: Nerde nasıl davranmaları gerektiğini bilmeleri, doğru kıyafetleri seçmeleri, doğru hobiler edinmeleri ve doğru konuşma tarzını benimsemeleri gerekiyor ki üst düzey pozisyonların kapıları kendilerine açılsın. Bir diğer deyişle; sosyal köken birinin hangi akademik ve mesleki fırsatlara erişebildiğinde ve ayrımcılığa uğrayıp uğramadığında belirleyici oluyor. Eh o kadarda olsun diyenlerinizde olacaktır. Okadar olsun dediğiniz şey bazen özkültürünüzden feragat, bazen kişiliğimizden, bazende….

Federal Almanya’da sosyal yaşamın kodları daha erken yaşta veriliyor. Ayrımcılık deneyimleri, eğitimli ailerlerden gelenlerin yüzde 80’inden fazlası Gymnasium’da (not ortalaması yüksek olan öğrencilerin okuduğu liseler) okuyor. Dğerinin bu statüye kavuşmaması için kırk engel ortaya konuyor. Bu engelleri aştınız diyelim, fakat sorun yumakları ardı ardına peşinizi bırakmıyor. Daha az eğitimli ailelerde ise bu konunun ğeşine düşemiyor. Onların yönlendirmeleriyle meslek okullarına kaydırıyor çocuklarının yönünü. İşte size sosyal kökenden dolayı fırsat eşitsizliği…

Sosyal kökenin rolü inkâr edilemez

Birçok tartışmanın odağında anne babanın eğitim seviyesi gündeme getiriliyor. Tamam bununda rolu var. Bunun dışında sosyal kökeninde belirleyici olan başka faktörler de var. Ailenin sosyo ekonomik durumu, herhangi bir mirasa sahip olup olmadıkları ve işlerinin olup olmadığı gibi. Tüm bunlara alt sınıflardan gelenlerin durumunu daha da zorlaştıracak faktörler de eklenebiliyor. Örneğin göçmen kökenlilerde tablo daha da zor hale geliyor. Sadece ekonomik değil birçok engen moral motivasıyonu bozuyor. Yanında oturan arkadaşının telefonu, marka kıyafetleri, yiyip içtikleri kafeler, restorandlar araya zaten bir çizgi çizmiş oluyor. Hafta sonu partilerinden söz etmeye gerek bile yok. Bu çocuklarınızın gidip gitmediğiyle, sizin gönderip göndermemenizle alakalı değil. Bu oluşturulan pisikolojiyle alakalıdır.

Riskli ve engellerle dolu bir yolu gönüllü seçmiyoruz.

Konu çok karmaşık bir konudur. Yüzeysel bakıldığında görülebilecek kadar basit inşa edilmemiştir. Hem var hem yok gibidir. Bu işin sosyolojisini, piskolojisini, siyaset bilimini, ekonomik ayağını anlamadan anlamlandırmak zor. Bu bağlamda örneğin ücretsiz staj yapmak herkes için mümkün değil. Ayrıcalıklı sınıflara mensup olanların genelde sosyal ağları da geniş oluyor ve bu sayede bu tür stajları hemen kapıyorlar. Üniversite eğitimi için karar alanların da bir gün öğrenci kredilerini geri ödemesi gerektiği bilinciyle bu kararı alması gerekiyor, ki bu da zorlu koşullara sahip olanlar için kolay bir karar değil. Düşünsenize öğrenimiz bitiyor ve borcunuz başlıyor. Tabi borcunuzun üzerine yeni bir yaşam kurmak için borç ekleniyor. Hadi kolay gelsin. Alın size fırsat eşitliği. Aileler eğitimi tamamlanan evlatlarının sevinciyle bu detayı bir solukta unutabiliyor.

Hep bize daha fazla çaba gerekiyor!

Bende yoksul diyebileceğimiz bir ailenin ferdiydim. Şunu gördümki özetle; yoksul ailelerden gelenler daha fazla risk almak ve yükselmek için de orta sınıftan ya da akademik ailelere mensup olanlardan daha fazla çaba göstermek zorundadır.

Kendine inanmamak vazgeçmek teslim olmaktır.

Hize bir his verilmek isteniyor. bunu sakın unutmayın. bu hissin adı şudur: özgüveni yitip gitmiş, bir yere gelemeyecek olma hissidir. Bunu sizin kulağınıza kimsenin bağırması gerekmiyor. Sistematik olarak zaten anaokulundan itibaren ilmek ilmek işleniyor.

Şunları söyleye bilirim…

Bu yazımı bir sohpet olarak algılamanızı rica ediyorum. Yeterince iyi olmadığınız fikrini söküp atma cesaretini gösterin. İnancınızın yıkmak isteyenlere karşı direngen olun. Kendi yeteneklerinizi önemseyin. Zayıf gördüğünüz yanlarınızı güçlü kılın. Hangi iş kolunun size zevk verdiğini keşfetmek çsabırlı olun.  Herkesin sözüne doğruymuş gibi inanmayın, kıyaslayın, karşılaştırın, araştırın, soru sorun…

Soru sormaktan çekinmeyin

Hep bir neden sorunuz olsun, kim için sorunuz olsun, amacınıza, gayenize uygun olsun. Seçtiğiniz yol sizi kendi değerlerinize, kültürünüze, inancınıza yabancılaştırmasın. Herzaman dayanışma ve yardımlaşmayı erdem bilin. Düşene vurmayın… Sizi düşürmeye çalışanlara teslim olmayın. Tek başına yapacağınız bir kariyer sizi karektersizleştiriyorsa buna izin vermeyiz. Tek başına ayrımcılığa uğrayanlara destek vermek yetmez, Bu nedenle aynı zamanda o yoldaki taşları temizlemek içinde çaba sarf edin. Bu yolda risk almaktan geri durmayın.

Unutmayınki ırkçılık bir hastalıktır.

İnsanların çoğunda ırkçılık eğilimi vardır. Başka bir sınıftan gelenlere haksızlık etmeyi hak görenler vardır. Bir Sosyal Bilimci olarak şunu görüyorum: Sosyal kökenden gelenler birbirini tercih ediyor. Bunun sebebinin ise bilincinde olunmayan yerleşik önyargılardır. Siz bunu yapmayın. Önyargısız fakat bilinçli yaklaşın, şans verin, kendinizi iyi anlatın, karşı önyargılarıda kırmak için çaba sarf edin.

Mücadeleyi zorlaştırmayın

Sosyal kökene dayalı ayrımcılık en zor olanlardan biridir. Bu kesinlikle mücadeleyi zorlaştıran bir başka faktördür. Birbirinin kaşına gözüne, yaşına, ırkına ya da göçmen kökenli olmasına bakmayın. Bakarsanız ırkcılıkla mücadeleyi zayıflatmiş olursunuz. Bunu yapmayın.

Çeşitlilik zenginliktir

Çeşitlilik kolay olmasa da işverenler için de çok hassas bir konu ve kavram. Almanya’nın nitelikli iş gücü açığının yüzde 50’sinin şirketlerde çeşitliliğin sağlanmasıyla kapatılabileceğini ortadayken ayrımcılık ve ırkçılık neden? Bunu hiç düşündünüz mü? Düşünmediğiniz konuları düşünme zamanı verin kendinize…