“Kirveyiz, hısımız, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız…”

Ahmed Arif

Anadolu’nun değişik şehirlerini görmüş olan biri, hatta turistik yerleri göstermek için hazırlanmış bir broşürü gözden geçiren biri bile, Anadolu gerçeğinin hiç de anlatıldığı gibi olmadığını görür. Evet, Türktür Anadolu. Ama aynı zamanda Kürt’tür. Biraz Rum, biraz Ermeni, biraz Arap, biraz Çerkes, biraz Laz’dır. Sokaklarda kökenini dile getirdiği için öldürülüyor insanlar! Kahvehanelerde, sosyal medya’da türkmüsün değilmisin tartışmaları yapılıyor. Nereye gidiyoruz biz?

Anadolu binyıllardır çok çeşitli halklara ev sahipliği yapmıştır. Anadolu’yu yurt belleyen Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkes, Boşnak, Azeri, Gürcü, Ermeni, Rum, Roman…. ve daha sayılabilecek pek çok halk Müslüman’ı, Hıristiyan’ıyla Anadolu toprağına alnının terini dökmüş, emek vermiş, en güzel değerlerini, geleneklerini, ürünlerini bu topraklar üzerinde yeşertmiştir. Bunuda mı inkar edeceğiz?

Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular Of!
gençliğim eyvah

Anadolu’da yaşayan halkların, hatta aynı milliyetten olup da ayrı mezheplerden olanların, çeşitli aşiretlerden, obalardan olanların, farklı bölgelerde yaşayanların yüzyıllardan bugüne süzülen kendilerine özgü değerleri, kültürleri, gelenekleri oluşmuştur. Düğünlerden şenliklere, komşuluktan misafir ağırlamaya, cenazelerden doğumlara, günlük ilişkilerden aile yapısına kadar bu farklılıklar çok rahatlıkla görülebilmektedir. Farklılıkların kaynağı kimi yerde coğrafik, kimi yerde dini, kimi yerde ekonomik nedenlerdir.

Ancak bu farklı kültürel özellikler hemen hiçbir dönem halklar arasındaki kardeşçe ilişkilerin, karşılıklı saygı ve sevginin, hoşgörünün önünde engel olmamış, halklar kendi kültürel özellikleriyle kardeşçe yaşamışlardır. Bu karşılıklı ilişkiler, doğal olarak ortak kültürel özelliklerin doğmasını da beraberinde getirmiştir. Örneğin Türk halkının gelenek ve kültürlerinde Kürtlerin, Arapların kültürlerinden etkiler bulmak mümkündür. Aynı şey Kürt, Arap veya diğer halkların kültürleri için de geçerlidir.

Adı Yemen’dir, gülü çemendir
Giden gelmiyor acep nedendir.

Tüm bu halklar dilleri, dinleri farklı olsa da dar zamanda birbirinin yardımına koşmuştur. Kimi yerde komşudur köyler. Beri taraf Türkmen köyüdür. Dağın karşı yamacı ise Kürt köyüdür. Düzlüğe doğru indin mi Arap köyleri başlar… Bu kadar iç içe geçmiştir. Düğünlere, şenliklere davet edilirler karşılıklı. Cenazelerde başsağlığına gidilir.

Kimi yerde ise farklı milliyetlerdendirler ama aynı köyün içinde yaşarlar. Köyün alt tarafı, üst tarafı… Hatta kapı komşusudurlar. Birbirlerinin bayramlarında birbirlerinin neşesine, sevincine ortak olurlar.

Örneğin Sümela Manastırını hemen herkes en azından televizyonlarda, gazetelerde görmüştür. bu kilisede dini inançlarına uygun olarak ayinler yaparken müslümanlar aşağıda bekler, kurbanlar kesilir, hazırlıklar yapılırmış. Ayin bitip de Hıristiyanlar aşağıya indiğinde ortak kazanlar kaynatılır, Türk, Laz, Gürcü, Rum, Ermeni omuz omuza horon teperlermiş…
Anadolu topraklarında halklar arasındaki ilişki hep böyle kardeşçe, hoşgörü içinde mi olmuştur? Ne yazık ki hayır. Gün olmuş halklar birbirini kırmış, birbirine zulmün en vahşisi reva görülmüştür. Peki neden? Bu kardeşlik tablosunu bozan nedir? Halklar arasında alınıp verilemeyen nedir? Aslında bu soruların hiçbir «doyurucu» cevabı yoktur.

Dağlarda ordu kuruldu
Hücum borusu vuruldu
Bir Sarıkamış uğruna
Doksan bin fidan kırıldı.

Halklar arasında suni ayrılıklar yaratmış, düşmanlık tohumları serpmeye çalışmışlardır. Provokasyonlar düzenlemiş, halkların dini inançlarını kullanarak, kendi “din adamları“ aracılığıyla fetvalar çıkarmış, başka bir halkın kanını «helal» eylemiş, diğer halkların kanını dökme karşılığında “cennette tapu“  vadedilmiştir. Halklar baskıya, sömürüye karşı başkaldırdığında, yöneten egemen sınıflar ayaklananlara karşı başka halkları kullanmaya çalışmış, kimi zaman da bunda başarılı olmuşlardır.

Mezarımın taşı Bozdağ’a karşı
Üstünün toprağı gözümün yaşı
Çakırcalı’yı vurdular akşama karşı
Uyan efem uyan gör neler oldu
Çakırcalı dağ başı kan ile doldu

Sadece ayaklanmaları bastırmak için değil, başka nedenlerle de halklar birbirine düşman edilmeye çalışılmıştır. Kimi zaman bir ağa, bey, başka bir halkın elinde bulunan topraklara, zenginliklere sahip olabilmek için halklar birbirine kışkırtılmıştır. Egemenlerin bu kışkırtmaları, provokasyonları, katliamları, yönlendirmeleri elbette sonuçta karşılıklı bazı önyargılar oluşmuştur. Örneğin Araplara hep ‘‘pis‘‘ gözüyle bakılır. ‘‘Fellah‘‘ denilerek aşağılanmak istenir. Romanlar ‘‘hırsız‘‘dırlar. Yanlarında bile durulmaz. Ermeniler, Rumlar «gavur»dur, «tarihsel düşman»dırlar. Kürtler ‘‘kıro‘‘durlar. Lazlar ‘‘aptal‘‘dır, Türkler ‘‘zalim‘‘dir. ‘‘Kafir‘‘dir…

Egemenlerin böl-parçala-yönet politikası, kapitalizmle ve özellikle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla daha da yoğunlaşmıştır. Hakim ulusun yüceltilmesi temelindeki şovenizm, yönetenlerin en temel politikalarından biri haline gelmiştir.

Oy dere Kızıldere
Böyle akışın nere
Bizde hal mı bıraktın
Sana can vere vere oy…
Dere bizim evimiz
Suyu alınterimiz
Söyle nedendir dere
Vurulur gençlerimiz

Faşizmin kendine kitle tabanı yaratmak için kullandığı, kullanmak zorunda olduğu şovenizmle, üstün ırk safsataları alır başını gider. Tüm halklar düşman ilan edilir.
Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte kırdan kente yaşanan yoğun göçle halklar daha fazla içiçe geçmiştir. Bugün özellikle büyük şehirlerde her milliyetten, her mezhepten insanlar birarada yaşamaktadırlar. Aynı mahallede komşudurlar. Aynı fabrikada alınteri akıtırlar. Dükkanları yanyanadır. Okulda, sırada yan yana otururlar. Aynı sömürü çarkının, aynı baskıların, yoksulluğun, açlığın altında ezilmektedirler.

Pir sulatan cömertlik işler
Kör oğlu kavgaya düşer
Yunus hep sevdaya koşar
Türküler bizi anlatır

Pekala soralım şimdi. Bir işçinin yoksulluğunun, gördüğü baskıların sorumlusu kimdir?
Bir işçinin çektiği acıların sorumlusu, aynı fabrikada çalıştığı bir başka halktan bir işçi olabilir mi? Elbette ki olamaz.

Ya da bugün halkların dilleri, kültürleri, gelenekleri yasaklanmışsa bunun sorumlusu Türk halkı mıdır? Değildir.

Türk halkının da kültürleri, gelenekleri, dilleri emperyalist yoz kültürün tehdidi altındadır. İnsan ilişkileri, değerler, gelenekler birer birer yok edilmek isteniyor. Bu, tüm halklarımızın ortak sorunudur. Sorumlusu ise bu emperyalizimdir. Emperyalist yoz kültürü yayan da, halkların dillerini, kültürlerini yasaklayan da, sömüren ve zulmeden de bu gerçektir.

Husumet, nifak, bölücülük, provokasyon, katliam ve her türlü pislik, sadece ve sadece emperyalist kültüre aittir.

Gerçekte şudur: Düşmanlık, baskı, zulüm, ancak ve ancak emek harcamadan bu güzelliklere el koymak isteyenlerin yöntemidir. Husumet, nifak, bölücülük, provokasyon, katliam ve her türlü pislik, sadece ve sadece emperyalist kültüre aittir. Halkların çıkarı baskının, sömürünün ortadan kalkmasındadır.

Kimlikleri, kültürleri, dilleri üzerindeki tüm baskıların son bulmasındadır. Vatanı emperyalizme satan bu soyguncular, zalimler koalisyonunu ve onların ağababaları olan emperyalistleri kovup vatanı özgürleştirmektedir. Tam bağımsızlığımızdadır…

Bunun için ‘‘olmazsa olmaz‘‘ koşullardan biri Anadolu ve Trakya’da yaşayan tüm halkların birliğidir. Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi… Bunu bozmaya çalışan herkes düşmandır!