23 – 24 Kasım 2018 tarihleri arasında Adana / Çukurova’da bu yıl 3. kez düzenlenen karikatür festivaline davetliydim. Ülkemizin ve dünyanın önde gelen çizerleriyle dolu dolu bir karikatür etkinliği geçirdik.

Festivalde iki panel gerçekleştirildi. Bu yıl 6 kadın çizer konuk olduğu için ilk panelin başlığı Kadın Çizerse idi. Evet kadın çizerse neyi çizerdi? Kadın çizer mi yoksa çizer kadın mıydı doğru tabir? Her alanda olduğu gibi karikatür alanında da kadın – erkek ayrımı yapmaya neden gerek duyuluyordu?

İtalya, Fransa ve Japonya’dan gelen kadın karikatüristlerin anlattıklarına ve çizdiklerine baktığımızda ülkemizdeki kadının dramından farklı şeyler yaşanmadığını gördük o ülkelerde de… Çünkü insanın olduğu her yerde acıların, yıkımların, felaketlerin de dili ortak oluyordu. Ve bunları yaşayan insanların cinsiyetinin de pek önemi yoktu. Olaylara hangi pencereden bakıp nasıl ele aldığımız, nelere dikkat çektiğimizdi aslolan. Ve bunu en güçlü şekilde çizgilere dökerek vurgulayabilmenin ayrıcalığı ile değindik pek çok önemli konuya.

Yanı başımızda yaşanan bir insanlık dramı var… Savaşın getirdiği mahrumiyetten dolayı baş gösteren açlıktan binlerce çocuğun, kadının, insanın öldüğü, acı çektiği… Yemen’de insanlık ölüyor bir anlamda, sessiz çığlıklar aç çocukların mide gurultusunda boğuluyor, verilen son nefeslerde buz tutuyor. Bu acı tabloda dünyaya servis edilen binlerce fotoğrafın başrolünde anneleri ve çocukları var. Bebeği, çocuğu açlıktan çaresizce can verirken, bir deri bir kemik kalmış annenin derin acısı yüzünden okunuyor. Bir an Yemen’de o sefalet ve savaşın ortasında çaresiz kalan bir anne, bir kadın olduğumu düşünüyorum. Hiç bir imkanım kalmamış, çocuklarım için hiç bir şey yapamıyor, ölümü bekliyorum gün be gün… Oysa çocuklarım için ne umutlarım vardı, onlar büyüyecek, güzel bir dünya için emek verip güzel yaşamlar süreceklerdi… Oysa şimdi açlıktan kıvranarak ölüyorlar, her saniye acı çekip ağlıyorlar… Açız diye bağırışıyorlar… Tepemizde bombalar, savaş uçakları eksik olmuyor… O kadar çaresiz kalıyoruz ki bulduğumuz otları, ağaç yapraklarını pişirip karnımızı doyurmaya çalışıyoruz. Tıpkı ilkel çağlardaki gibi.. Oysa dünya ne kadar da gelişmişti değil mi? Her türlü teknolojik imkan, yeni gelişmeler, uzay çağı, bolluk içinde değil miydi dünya? Böylesi gelişmiş bir dünyada bizler neden açlıktan ölüyorduk peki? Neden herşeyden mahrum, bu çaresizliğe hapsedilmiştik? Ben Yemen’de bu çaresizliğin ortasında bir kadın olduğumu düşünüyorum uzun uzun… Açlıktan halsiz düşmüşken ne kadar yazıp çizebilirdim ki?.. Hele ki çocuklarım açken, ölüyorken…

Sıcak odamda, dünyayla irtibat halinde olduğum masamın başında, dijital dünyanın nimetleri içerisinde yazıp çizebildiğim için ne kadar da şanslıydım aslında… Ve bir kadın çizer ya da çizer kadın olarak adımız her ne olursa olsun ben Yemen’deki çaresiz annenin sesi olmak zorundayım… Onun çocuklarının açlıktan ölmemesi için bir umut, bir ışık olmalıyım. Ve bizler çoğalmalıyız, kadın çizerler değil tüm insanlık olarak… Dünyanın her köşesinde yaşanan insanlık dramlarına, çaresizliklere tepki vermek adına, gelecek nesillerin daha insancıl bir dünyada yaşayabilmeleri adına. Bunu başaramadıktan sonra tüm evreni çizsek neye yarar ki?!

Ve yine sorarlarsa eğer kadın çizerse, neyi çizer diye, unuttuğumuz insanlığı çizmeli derim, umudu, direnci, paylaşımı, sessiz minik bedenlerin acısını paylaşmayı, acıyı dindirmeyi özellikle, deva olmayı, bir ışık yakabilmeyi, insan kalmayı özetle…