Her yeni yılda umutlarımızı taşırız gelecek günlere ve her şeyin daha iyi olacağına dair neredeyse sonsuz bir inanç içinde oluruz. Oysa yeni bir yıla taşıdığımız yine bizim yaşamımız, yine aynı koşullar, aynı belirsizlikler ve koca bir yılı bitirip de yine yeni bir yıla girerken dönüp ardımıza baktığımızda katettiğimiz bir arpa boyu yolumuzdur.

Çocukluğumun yılbaşı akşamlarını, yeni yıldan beklentilerimizi hatırlıyorum. İlkokulda ev ödevimiz olurdu yılbaşı akşamını nasıl geçirdiğimiz. Ev ödevi olduğu için aslında diğer akşamlardan pek farklı geçmeyen yılbaşı akşamının her detayını hafızamıza kazır, sonra da oturur güzel bir kompozisyonla deftere aktarırdık: “Yılbaşı akşamı annem güzel bir yemek yaptı. Sonra televizyondaki yılbaşı programını izledik. Meyve yedik. Annem mısır patlattı”…

Aslında bu kadardı yılbaşı akşamlarımızın eğlencesi…
Sınıfta yılbaşı akşamını nasıl geçirdiğimizi okurken hali vakti daha iyi olan arkadaşlarımızın yazdığı satırlara iç geçirenlerimiz, hayallere dalıp kendi ailesinin yoksulluğundan utananlarımız, üzülenlerimiz, belki de hiçbir şey yapmadığı halde o akşamı biraz daha özel geçirdiğini yazanlarımız olurdu… Hepimiz yeni yıldan barış, mutluluk beklediğimizi söylerdik öğretmenimiz söz verdiğinde… Sanki gelecek yıllar başka bir dünyanın aydınlık penceresinden ışıyacak gibiydi…

Sonra yıllar geçti, büyüdük, yaşamın gerçek detayları arasında kaybolarak anne ve babalarımızın bizlere bıraktıkları görevleri devralıp yılları devirmeye başladık. Artık yılbaşı akşamları pek çok yerde lüks ortamlarda, her şey dahil fiyatlarla sınırsız eğlence sunuyor. Kışın ortasında sımsıcak tatil vaatleriyle büyük bir sektör haline dönüşüyor. Çocukluğunda yılbaşı akşamında patlatılan mısırın kokusuyla mutlu olan dünün çocukları artık bu sınırsız programlarla bile mutlu olmuyor, her şeyi büyük bir hızla tüketmeye devam ediyor. Kimisi bu eğlencelerin bir parçası olmak için tüm imkanlarını seferber ediyor, parası yetmiyorsa bankaların yeni yıla özel diye sunduğu «avantajlı» kredilerini kullanıyor. Nasılsa yıl boyu ödeyeceği için de bir sıkıntı yaratacağı düşüncesini kafasından atıyor.

Dünün yılbaşı akşamı neler yaptığını defterine büyük bir özenle yazan çocukları bugün başını bilgisayardan, tabletten kaldırmayan mutsuz, doyumsuz çocuklarının yeni model cep telefonu taleplerine yetişmek için fazla mesai yaparak güneş doğmadan gittiği işinden güneş batarak dönüyor, gün ışığını neredeyse hiç görmeden günlerini, ömrünü tüketiyor. Her şey tüketime endekslenmiş bir dünyada yeni yılın diğer zamanlardan pek bir farkı kalmıyor. Başka bir dünyanın aydınlık penceresinden ışıyacağını hayal ettiği gelecek günlerin bir bir dün oluşunun bile farkında olamıyor…

Ben halâ yılbaşı akşamı annemin salonun ortasına serdiği sofra bezinin üzerine koyduğu piknik tüpü üzerinde patlattığı, tencerenin kapağından boşluk bulup sağa sola fırlayan patlamış mısır tanelerine bakarak güldüğümüz, neşe içinde kardeşlerimle onları toplama yarışına girdiğimiz günleri hatırlıyorum, mısırın kokusunu içime çekiyorum… Yine de umudumu taze tutuyorum her yeni yılda… Biliyorum ki daha güzel bir dünya için herkesin yapacağı şeyler mutlaka var, bahanelere sığınmadan, yılmadan, usanmadan…

İnsan sadece kendinden sorumlu değildir. Dünya sadece bizim için de dönmez. Savaşın ortasında kalmış; evi, ailesi, yarınları yokedilmiş, açlıktan halsiz düşmüş, yaşamını yitirmiş, hayalleri ve umutları yarım kalmış tüm insanlar için; dünyayı ve yaşamı paylaştığımız, ses veremeyen, savunmasız, insanlığın acımasızlığına maruz kalmış tüm canlılar için…

Yeni yılda her şey gönlünüzce olsun… Küçük mutlulukların değerini unutmayacağımız, problemin değil, çözümün parçası olacağımız aydınlık günler umuduyla…