Avrupa’da yaşayan halkımızın elbette birçok sorunu vardır. Bunların başında yozlaşma ve yabancılaşma vardır. Bunun yanında ise diğer sorunlarımız, ırkcılık, asimilasyon, uyuşturucu, kumar, alkol, fuhuş, dil sorunu, kimlik bunalımı, vatanını ve halkını tanımamak, işsizlik, oturum sorunu, örgütsüzlüktür.
Yozlaşma halkın geçmişten bu yana oluşturduğu, gelenekselleştirdiği olumlu gelenek, kültür, ahlaki özelliklerinin toplamı olan manevi değerlerinin bozulması, içinin boşaltılması ve bunların yerine yoz kültürün geçmesidir. Elbette yozlaşma emperyalizmin halkları teslim alma politikasıdır. Araçları ise: uyuşturucu, çeteleşme, fuhuş ve siyasi kimliksizleştirme olarak başlıklandıra biliriz.
Emperyalizim halkımızın olumlu değerlerini hedef almıştır. Bu olumlu özelliklerimiz; dayanışma, yardımlaşma, birlik ve beraberlik, iyi ve kötü günde beraber olma, özü sözü bir olma, haksızlıklara ve adaletsiziklere karşı direnme, saygı, sevgi, bağlılık, emeğe saygı ve vefadır. İçi boşaltılmak, yok edilmek istenen bu değerlerimizdir. Yerine konulmak istenen özellikler ise, ‘’Her koyun kendi bacağından asılır’’, ‘’gemisini kurtaran kaptandır’’, ‘’hayatını yaşa , özgür birey ol’’, ‘’bana dokunmayan yılan bin yaşasın’’, ‘’amaca ulaşmak için herşey mübahtır’’ bu gibi düşüncelerdir. Bu düşüncelerde birlik ve beraberlik ve dayanışma yoktur. Bencillik, bireycilik, köşe dönmecilik, duyarsızlık, vefasızlık, sapkın cinsellik, çıkarcılık, faydacılık vardır ve bizim değerlerimiz ile taban tabana zıttır.
Halkımızı yozlaştırmanın en temel araçları uyuşturucu, kumar, fuhuştur. Emperyalizim bu temellerle halkın beyinlerini teslim almaya çalışır ve aynı zamanda uyuşturucu, kumar ve fuhuş bir gelir kapısı olarak görülür. Örneğin fuhuştan silah sanayinden daha fazla kar elde ederler.

Uyuşturucu bağımlılarının sayısı 300 milyona yakındır

Uyuştutcu kullanımı sorunlarla nasıl mücadele edileceğini bilmemenin, umutsuzluğun oluşturduğu bir sonuçtur. Resmi rakamlara göre dünyadaki uyuşturucu bağımlılarının sayısı 300 milyona yakındır. Uyuşturucuyla beyinleri teslim alması, hedefsiz bir yaşam emperyalizmin bilinçli bir politikasıdır. Uyuşturucu sayesinde yaşam koşullarının getirdiği adaletsiz, eşit olmayan şartlardan tepkileri de etkisiz hale getirmiş oluyor.

Peki ya kumar ?

Avrupa’nın bir çok ülkesinde neredeyse her köşe başında idda bayileri vardır ve bu bayiler sayasinde insanların kafasında kısa yoldan para, emek harcamadan para kazanma hayalleri diri tutulur. Bu tür kumar ve genel olarak kumarda kesin olmayan bir sonuç üzerinden bahis oynanıyor ve aslında oynayanlarda dahil herkes asıl kazananın her kasanın başını tutan devletler olduğunu biliyor. Arada bir kazananlar mutlaka çıkacaktır ama milyonlarca insan her zaman kaybediyor. Binlerce insan sosyal yaşamdan kopuyor, aileleri dağılıyor. Avrupa’da kahvelerden çıkmayan cebindeki son kuruşunu kumar makinelerine atan insanlarımız var. Hangi amaçla kumar oynarsa oynasın, kumar insanı çürüten alışkanlıklardan biridir.

Fuhuş!
AB ülkelerinin fuhuş konusunda ortak bir düzenlemesi yoktur. Her ülke kendi yasal düzenlemesini yaparak ya tamamen yasaklamış yada yasallaştırmıştır. Ama her iki durumda da Avrupa’da fuhuş sektörü devletlerin kara para aklama ve kar elde etme alanlarıdır. Fuhuşun yasak olduğu İngiltere gibi bir ülkede 80 bin kadının fuhuş yapması var olan yasaklamaların göstermelik olduğunun bir örneğidir. İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde ünüversite harçlarının yüksek olması gerekcesi ile bir çok genç kız fuhuşa yönelmektedir.
Bu gerçek bilinmesine rağmen bu gençlere yönelik fuhuş sektöründen caydırıcı yöntem ve önlemler alınmamaktadır, ki bir çok genç kızın gerekcesi açıktır. Fuhuşu eğitiminin devamı için yaptığını söylemektedir, ki çözümü de bellidir; parasız eğitim.
Fuhuşun suç sayıldığı bir ülkede Fransa’dır. Fakat bu ülkede fuhuş çocuk paralarına kadar taşınmış. Fuhuş, evlerde otellerde yapılmaktadır.
Hollanda, İsvicre, Yünanistan, Almanya gibi ülkelerde kısmen yada tamamen yasaldır. Yani devlet denetimi altında yapılmaktadır. Devletler fuhuş yapanları sözde güvence altına alıp, sağlık kontrollerinden geçirerek bu kişileri vergilendirmiştir. Örneğin devletin fuhuştan yıllık kazancı 15 milyardır ve bu kar silah sanayinden elde edilen karın iki katından da fazladır.

Yabancılaşma nedir?
Yabancılaşma insana, kendimize yabancılaşmadır. Kısacası özümüzden insanlığımızdan uzaklaşmadır. İnsanın kendine yabancılaşması ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gerçekleşir. Bu anlamda yabancılaşmayı üç ana başlık altında toplayabiliriz.
Ekonomik yabancılaşma; insanın emeğe saygısını yok eder. Ürettiği mala yabancılaşan onun neye yaradığını ne için gerektiğini bilmeyen, verdiği emeğin ürününü görmeyen insan emeğe karşı yabancılaşır ve değersizleşir.

Sosyal yabancılaşma; insanın sosyal yanının öldürülmesidir ve gelişim zemininin yok edilmesidir. Sosyal yaşamdan kopan bir insan bireyselleşir, bencilleşir ve buda insanın doğal sosyal yaşamdan kopmasından kaynaklı, yani bencilleşmesinden kaynaklı çürüme oluşur. Sosyal yaşam demek düşüncede, emekte, yaşamda ortaklık demektir. Ve insanlık tarihi boyunca sosyal ve ortak yaşadığı için doğaya karşı mücadelesini kazanmış ve kendi deney ve tecrübesini gelecek nesillere aktarmıştır.
Halkımızın yaşamını sürdürmek için çalışmak zorundadır. Avrupa’da çalışan insanın sosyal yaşamı bitirilmiştir. İşten eve, evden işe, yaşamları sadece çalışmaktan ibaret olmuştur. Boş zamanlarını ise ağır çalışma koşulları nedeniyle dinlenmekle geçirmektedir. Komşuluk ilişkileri, insanların birbirine gidip gelmesi adeta yok edilmiştir. İnsanlar birer robot haline getirilmekte, çocuklarına, ailesine dahi zaman ayıramyan bireyler haline getirilmektedir.

Siyasal yabancılaşma; insan yaşadığı sorunların kaynağını sorgulamadığı için anlamaz, düşünme yetisi zayıftır. Emperyalizim açısından sorgulamayan insan, yönetmesi ve yönlendirmesi en kolay insandır. Bu yanıyla sadece halkları aç bırakmak, zulm etmiyor, aynı zamanda da onların beyinlerini çalarak ne düşüneceklerine de karar verip yönlendiriyor.

Anadilimize sahip çıkalım; evlerimize kadar hangi dili konuşacağımıza siz karar veremezsiniz! Almanya’da daha öncede bazı eyaletlerde okullarda dil yasağı konuları tartışılmıştı. Kreşlere kadar çocuklarımızın hangi dili konuşacağı da tartışıldı. Kreşten sonra okula başlayan çocuklarımız dil testine tabii tutuldu. Oysa eğitim bilimcilerininde söylediği gibi gerçek şudur, bir çocuk anadilini ne kadar iyi konuşuyorsa yabancı dilide o kadar iyi konuşabilir. Uyum denilen olgu böyle ete kemiğe bürünmeli. Yoksa asimilasyondan öteye gitmez dayatılan politikanın özü. Bunu kabul edemeyiz. Dünyayı zenginleştiren ortak diller, kültürlerdir. Emperyalistler bütün bunlara düşmendır. Bütün göçmenler bütün renkler birlikte hareket etmeli, ana diline sahip çıkmalıdır. Ana dilimiz anamızın ak sütü gibi haktır, helaldir. Kim ana dili olarak hangi dili konuşuyorsa bu onun içinde geçerlidir. Öz kültürümüz yaşam kaynağımızdır. Korumak için seferber olmalıyız. Sen ben diye değil, biz olarak sahip çıkmalıyız.