İslami rejim adı altında katliamcı uygulamalarıyla dünyanın dikkatini üstüne çeken ve 11 Eylül mizahseninin ardından ABD’nin sözde hedefi haline gelen Taliban rejimi, savaş beyleri, farklı aşiret, boy ve etnik gruplar arasında bölünmüş olan Afganistan çığrafyasında 1994’te ortaya çıkartıldı.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) karşı açılan emperzalist savaş sırasında Pakistan’a göç eden mülteciler savaş sonrası geri dönmeye başladı. Pakistan’da, özellikle Deobandı Medresesi’nde eğitim görmüş öğrenciler de geri dönen mülteciler arasında yerini aldı. Bunlardan biri olan Molla Ömer etrafında birçok öğrenci ve Peştun mücahitle Taliban’ı kurmakla görevlendirildi.
Talib, İslam öğrencisi anlamına geliyor ve Taliban da bunun çoğulunu ifade ediyor. İslam inancında yeri almayan bir çok uygulamayı ise islam emrediyor diye uygulamaya başladı.
İslam öğrencileri sahneye çıkartıldı
Pakistan’ın Belucistan eyaletinde öğrenim gören binlerce genç Afgan Peştun ve Kuzeybatı Sınır Eyaleti’nden gelen gönüllüler, Taliban’a katılmak üzere Kandahar’da bir araya getirildi. Daha sonra bunlara Pakistan’daki birçok medreseden Afganistan’daki yeni İslami harekete katılmak isteyen Pakistanlı gönüllüler de eklendi. Aralık 1994’te 12 bin Afgan ve Pakistanlı öğrenci Kandahar’da Taliban güçlerine katıldı.
Amaç ideal İslam toplumu mu, yoksa emperyalizme ve Siyonizme hizmet mi?
Taliban, siyasetle de arasına bir çizgi çekti. Grubun yetkili isimleri, iktidarı ele geçirmeye çalışan bir parti olmaktan çok halkı farklı grupların çekişmesinden arındıracak bir hareket olduklarını ifade etti.
Öğrencilerin mücahit liderlerle ilgili yaşadığı hayal kırıklığı, onların bu kurtarıcı rolünü üstlenmelerine neden olmuştu. Taliban’ın sözde hedefi, Hz Muhammed dönemindeki ideal İslam toplumunu oluşturmaktı. Fakat kadının camdan dahi bakmasının haram olduğunu ilan eden uygulamalarıyla gerçek amacının bu olmadığı anlaşıldı.
İlk icraat Necibullah’ın aşılması oldu
Taliban 26 Eylül 1996’da başkent Kabil’e girdi. Pakistan ve Suudi Arabistan Taliban’ı meşru yönetici olarak tanıdı. Birçok ülke ise Rabbani’yi devlet başkanı olarak tanımayı sürdürdü. Taliban ülkenin üçte ikisini kontrol eder hale geldi.
Taliban’ın ilk icraatı 1986’dan 1992’ye kadar Afganistan’ı yönetmiş eski Cumhurbaşkanı Necibullah’ı aşmak oldu. Taliban’ın bu eylemi müttefiki olan Pakistan ve Suudi Arabistan’ı da sıkıntıya soktu.
Yasaklar birer birer basına yansıdı
İslamcı bir devlet yapısı oluşturmak istediğini söyleyen Taliban, hem Afganistan hem Pakistan’da yönetimi elinde bulundurduğu bölgelerde katı kurallar uyguladı. Hüküm giymiş katillerin ve zina yapanların halkın önünde idam edilmesi ve hırsızların ellerinin kesilmesi bunların örnekleri oldu.
10 yasının üzerindeki kızların okula gidemez
Örgütün, 10 yasının üzerindeki kızların okula gitmesini yasaklaması uluslararası toplumda oldukça eleştirildi. Kuran-ı kerim oku emriyle başlamıyormuzdu? Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum sözü Hz.Ali(ra)’a ait değilmiydi? Özellikle, kızların eğitim hakkını savunan Malala Yusufzay’ın, örgüt tarafından 2012 yılında Pakistan’da saldırıya uğraması sonucu Taliban, dünyanın dört bir tarafından gelen suçlamalarla karşı karşıya kaldı.
25 bin aile açlıktan ölme sınırına geldi.
Taliban’ın yasakları sonucu savaşta kocasını kaybeden kadınların evden çıkamayacak hale gelmesiyle 25 bin aile açlıktan ölme sınırına geldi. Taliban’ın bu politikası dünya basınında geniş yankı buldu.
11 Eylül sonrası!
Taliban, 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne düzenlenen saldırılar sonrası dünyanın gündemine tam olarak oturdu. Örgüt, saldırıları düzenlediği düşünülen Uşame Bin Ladın ve El Kaide’ye yataklık yapmakla suçlanıyordu. El Kaide’de Amerika tarafından Sovyetlere karşı kurulan kanlı bir örgüttü- Elbette bu saldırılar bugün açısından bile açıklığa kavuşturulmuş değil. Şaibelerle dolu bir saldırı olduğu apaçık ortada.
11 Eylül sonrası Emperyalizmin bayraktarlığını yapan ABD öncülüğündeki NATO koalisyon güçleri Afganistan’a saldırdı ve Taliban devrildi. Ancak örgütün lideri Molla Ömer ne hikmetse yakalanamadı. on binlerce insan hazatini kaybetti.
Devrilmesine rağmen Taliban ülkenin birçok bölgesinde hakimiyetini devam ettirdi. Afgan ordusu ve NATO kuvvetleriyle çatışmayı sürdürdü. Kabil’de son iki yıl içerisinde birçok Taliban saldırısı gerçekleşti. Özellikle, 2012’nin Eylül ayında NATO’nun en fazla korunan üslerinden Camp Bastion’a düzenlediği saldırısı büyük ses getirdi. Taliban bu saldırılarla kontrolden çıkmış gibi görülüyordu.
Komşularla ilişkiler iyiden iyiye bozuluyordu
Taliban’ın ülkede yürüttüğü politikalar bölge ülkeleriyle ilişkilerde sorunlara neden oldu. Çin ve Rusya bu sürece hiç katılmadı. Bu nedenle Çin’in ve Rusya’nın Taliban’ı desteklediği yorumları ortaya atıldı. Çin bu iddialara da cevap vermedi.
Orta Asya ülkeleri Afgan mültecilerin kendi ülkelerine girmek istemesinden endişe etti. İran başta olmak üzere bölge ülkelerine mülteciler peyder pey gitmeye başladı. Bu göçlerden Türkiye’de nasibini almış oldu.
İşgal sonrası Afgan coğrafyasında neler oldu?
Özbekistan, Afganistan sınırına 3 bin, Tacikistan ise 25 bin Rus askeri yığdı. Türkmenistan’daki Rus sınır muhafızlarıyla mahalli ordu birlikleri alarm durumuna geçti. Özbekistan ve Tacikistan Kuzey Afganistan’la olan sınırlarını kapattı. Kırgızistan, Afganistan’la ortak bir sınırı olmamasına karşın Rusya’dan asker takviyesi istedi. İran da Afganistan’da Taliban’a karşı savaşan ittifakı destekliyordu. Çünkü Taliban, hem Şii Hazarileri katletmiş, hem de Mezar-ı Şerif’te 9 İranlı diplomatı öldürmüştü. Bu olayın ardından İran 250 bin askerini Afganistan sınırına yigarak Afganistan’ı işgal etmekle tehdit etti.
Barış görüşmeleri
Hem Afgan hükümeti hem de Taliban, 2014’te ABD askerleri çekilmeden önce barış görüşmelerini sonuçlandırıp ateşkes yapmanın ülkenin istikrarı için gerekli olduğunun farkına vardırığını ifade etmeye başladı.
Taliban’ın şahin kanadı, hükümet ve ABD ile anlaşma fikrine tümüyle karşı çıkıyordu. Bu kanat, zaten savaşı kazandıklarını, ülkenin birçok yerinde daha güçlü olduklarını ve NATO askerlerinin yavaş yavaş çekildiğini belirtiyor. Ancak ılımlı kesim barış görüşmelerinin ülkenin geleceği için daha iyi olacağını düşünüyor…
Aradan geçen yıllar birçok olguyu ve güç dengelerini değiştirdi. ABD ve beraberinde NATO, Afganistan’dan çekilacağını açıkladı. Ve çekilmeyede başladı. Bu kararla birlikte Taliban harekete geçti, köylerden kentlere doğru askeri harekat başlattı. Kasabaları, ilçeleri, şehirleri, eyaletleri, nihayetinde başkenti direniş görmeden tamamen konutrolü altına aldı. Milyarlarca dolar harcanarak eğitildiği söylenen orta adeta kayıplara karıştı. Amerikan işbirlikçisi olarak görülen Cumhurbaşkanı halkını terk edip ülkeden kaçtı.
10 binlerce sivil İran üzerinden Türkiye’ye adeta akın etmeye başladı. Taliban’ın sınır ve sinir kapılarını tutmasıyla birlikte, bölgeden çıkmak isteyen siviller havaallanına akın etti. ABD uçaklarının kanatlarına binip oradan ayrılmak isteyenler, uçak havalandıktan sonra yere çakıldı. İniş takımlarına tutunan insanlar ezilerek can verdi. Uçak bu nedenle acil iniş yapmak zorunda kaldı. Sanki hiçbirşey olmamış gibi insanlık bunu adeta izledi.
Türkiye’ye gelen mültecilerin çoğunluğu genç. Bunların Amerika ile birlikte çalıştıkları ve askerlik yaptıkları iddia ediliyor. Bu nedenle sınırlardan geçişlerde engellenmediklerine inanılıyor. Mualefet ise büyük tepki göstererek “sınır namustur” kampanyaları başlattı.
Amerikan emperyalizmi demogoji yapmaya devam ediyor. Bir coğrafyayı ıskal etti, yaktı, yıktı ve öldürdü. Ekonomiyi, tarımı (Uyuşturucu ekimi hariç) kültür değerlerini yok etti. Yada yok edilmesine sessiz kaldı. Sonrada Milyarlarca dolar harcadığını, yüzbinlerce asker eğittiklerini öne sürdü. Eğittikleri askerler Taliban ile savaşmak yerine silahlarını, mevzilerini bırakıp kaçtılar. Askeri eğitim verirken Afgan gençlerini alabilgiğine yazlaştırmış olacaklarki bu utanç tablosu ortaya çıkmış oldu.
20 yılın ardından ülke kendi özüne geri döndü- Taliban iktidar erklerini tek tek ele geçirdi. Yönetime el koydu. Yani 20 yıl önce nasılsa aynı düzene geri döndü. Biçimsel değişikliklerin hiç bir önemi kalmamıştı.
Peki Amerika buna neden izin verdi?
Ne değişti?
Taliban ile nasıl bir anlaşma yaptı?
Türkiye açısından da aynı soruları sormak mümkün: Kaçak Afganları neden ülkeye alıyor?
Eli kanlı Taliban’ı Üüslararası güçler neden meşrulaştırmaya çalışıyor?
İslam yerine kanlı bir düzen kurduğu bilinmesine rağmen amaçlanan nedir?
Bir sonraki yazımda bu konulara cevap vereceğim…