Alman Ceza Yasası’nın 129.a ve 129b Maddesi, tarihsel bir perspektifle incelendiğinde, genellikle ilerici, aydın, devrimci, demokrat ve sosyalist bireyleri hedefleyen bir baskı aracı olarak ortaya çıkıyor. Bu madde, zaman içinde bu kesimlere karşı uygulanan baskının temel dayanağı haline gelmiş ve özellikle Türkiyeli devrimcilerin hukuksuz tutuklamalarında merkezi bir rol oynamıştır.

Bu durum, Almanya’da yaşayan Türkiyeli topluluğu ciddi şekilde etkilemekte ve adalet ile demokrasiye olan güveni zayıflatmaktadır. Bu bağlamda, 129. Madde’nin eleştiriye açık bir şekilde gözden geçirilmesi ve demokratik değerlere uygun bir biçimde revize edilmesi, toplumsal barışı ve adalete katkı sağlama potansiyeli taşıyan önemli bir adım olarak düşünülmelidir.

Alman Ceza Yasası’nın 129. Maddesi, 200 yıllık bir tarihle sahip. Bu yasa kapsamında Gazeteci Özgül Emre, Grup Yorum Sanatçısı İhsan Cibelik, ve Serkan Küpeli tutuklanmıştı.

Bu hukuksuz tutuklamalara karşı adalet talebinde bulunan Eda Deniz Haydaroğlu, 18 Mart’tan bu yana süresiz açlık grevinde ve mücadelesini 274. güne taşımış durumda. Aynı şekilde, İlgın Güler 8 Mayıs’tan, Sevil Sevimli Güler ise 13 Mayıs’tan beri süresiz açlık grevinde bulunuyor. Adaletsiz tutuklamalara karşı duran Lena Açıkgöz de 11 Temmuz’dan itibaren bu direnişe katılarak sesini duyuruyor. Bu kararlı direniş, hukuksuzluklara karşı bir duruş sergileyerek toplumun dikkatini çekmeyi hedefliyor.

Alman Adalet Bakanlığı önünde devam eden açlık grevi, tutuklu arkadaşların serbest bırakılması talebinin yanı sıra 129. Madde’nin kaldırılması amacı güdüyor. Bu maddenin, demokratik hakları ve özgürlükleri gasp ettiği ve düşüncelere odaklanarak suçlamalara yol açtığı belirtiliyor.

Eda Deniz Haydaroğlu, Alman Ceza Yasası’nın 129. Maddesi’nin demokratik hakları çiğneyerek haksız yere yapılan tutuklamalara zemin hazırladığına dair endişelerini açıkça ifade ediyor. Bu durum sadece kendi bireysel hukuki haklarını değil, aynı zamanda demokratik hakları ve özgürlükleri savunan tüm bireyleri hedef alıyor. Haydaroğlu’nun açlık grevi, adaletin sağlanması ve demokratik değerlerin korunması adına bir direniş olarak öne çıkıyor, bu da Almanya’da yaşayan toplumun geniş kesimlerini etkileyerek bu konuda farkındalık yaratmaya yönelik bir çaba olarak değerlendirilebilir.

Avrupa genelinde destek gören açlık grevleri, hukuksuz uygulamalara karşı bir duruş sergileyerek toplumun sesi oluyor. Bu eyleme katılan insanlar, adaletsizliğe karşı net bir tavır alarak demokratik hakların korunması ve özgürlüklerin güvence altına alınması için kararlı bir mücadele veriyorlar. Açlık greviyle seslerini duyurmaya çalışan devrimciler, Almanya’da ve uluslararası platformlarda bu adaletsiz duruma dikkat çekmek, birleşik bir tepki göstermek ve insan hakları ile demokrasiye vurgu yapmak adına önemli bir görev üstleniyorlar.

Sonuç olarak, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin anti-demokratik uygulamalardan vazgeçmesi, çağdaş demokrasi standartlarına uyum sağlamak adına kaçınılmaz bir zorunluluktur. 129a ve 129b yasaları, demokratik ilkelerin gerektirdiği şeffaflık, hesap verebilirlik ve birey haklarının korunması konularında eksiklikler barındırmaktadır. Bu çerçevede, mevcut hukuki çerçevenin gözden geçirilmesi ve demokrasiye daha uygun bir biçimde şekillendirilmesi için kararlı bir reform çağrısı yapmak, adil ve demokratik bir toplumun temelini güçlendirmek adına önemli bir adım olacaktır.