Açmaz kapısını sevgi
Nefret ve kine.
Hiç bir zaman kapatmaz penceresini
Dostluğa ve yaşama.
Nasıl çocukları, gençleri yaşadığımız bu yüz yılda geleceğe hazırlarız? Bu soru sürekli öğretmenler, sosyal pedagoglar, eğitimciler, anne ve babalar tartışıyor. Özünde bu soruya insanlar var olduğundan beri yanıt arıyor.
Geçmiş yüz yıllarda endüstri çocuk ve gençlere bu kadara çok farklı olanak sunmamıştı, özellikle doğal yaşamda koparmamıştı. Eskiden çocuklar sadece kreşte, okulda öğrenmiyorlardı. Dışarıda aynı mahlede, köyde birlikte oynuyarak büyüyordu. Bir birinden öğreniyorlardı. Doğadan nasıl yararlanacaklarını doğayı yaşayarak, yardımlaşmayı, caddede, tarlada oynarken öğreniyorlardı. Çocuk ve gençler bu yaşam içinde kendi yeteneklerini tesbit ediyorlardı.
Hangisi bir marangoz, terzi, duvar örme ustası olacağını veya bir odundan, tahtadan, daldan, telden, tenekeden bir oyuncak araba yapınca, ileride bir araba teknisyeni veya mühendisi olacağına küçük yaştan karar veriyor ve o alanda kendisini geliştiriyordu.
Ama bu yüz yılda gelişen medyanın sunduklarıyla çocuklar birbirinden koparılmıştır. Artık caddede birlikte oynayarak büyüyen çocuk görmek zordur.
Yapılan bir araştırmaya göre günümüzde her on çocuktan günde altı tanesi sadece bir saat dışarıya çıkıyor. Her von çocuktan biri hiç dışarı çıkmıyor.
Bu çocuklar doğayı tanımıyor, farklı çocuklardaki yetenekleri gözlemiyor, bu nedenle de kendi yeteneğinin de hangi alanda olduğunu saptıyamıyor. Günümüzde 18.- 20 yaşına gelmiş bir gence “hangi mesleği yapmak istiyorsun” sorusuna genellikle yanıttı “Bilmiyorum” oluyor.
Bunun nedeni çocuk veya genç kendi yeteneğinin ne olduğunu bilmiyor. Doğada bulunan, toprağa, taşa, ağaca ve doğadaki canlılara yeterince dokunmamış, tanımamış, sevmemiş. Mahallesinde bulunan, hata gittiği okul sınıfındaki çocuklarla sağlıklı arakadaşlık, karşılıklı yardımlaşma ortamında olmamış.
Kısacası yaşadığı çevreden, arkadaşlarından, akrabalarından kopmuştur. Sevme, sevilme, yardım etme, yardım alma, birlikte üretme birlikte bölüşmeyi öğrenmediği için onun dünyası evi, kendisine ait oda ve tableti, cep telefonu oluyor. Internet üzerinde okuduğu, gördüğü, izlediği her şeyin gerçek bilgiler olduğunu sanıyor. Dünyasını, bilgisini onunla sınırlı tutuyor. Farklı sosyal tabakalara, inanç ve milliyetlere karşı gerçek olmayan bilgilere dayanan ve kendi fantezisinde yarattığı ön yargılarla beynini dolduruyor.
Biz projeler içinde çocuklarla, bir ayakabıcı, bir terzi, bir araba tamircisine, bir müzeye, bir boya fabrikasına gittiğimizde orada sorulan sorulara verilen yanıtları çocuklar, gençler dinledikten sonra kendi aralarında bu meslekleri tartışıyorlar. Alınan yanıtlar, çekilen fotoğraf ve filmlerin üzerinde çalışınca dünyanın kendi odalarından aldığı bilgiden daha çok büyük olduğunu anlıyorlar. Gerçekle yüzleşiyorlar, çevrelerine, yaşadıkları kente, ülkeye, dünyaya ilgi doyuyorlar.
Kısacası dersliklerde, proje çalışmalarında bir çocuğu, gençleri mesleğe hazırlamaktan ziyade doğru bilgiye nasıl ulaşılır, ulaşılan bilgileri hangi durumlarda, hangi metotları geliştirerek kullanmalarını öğretmek gerekir. Ancak hangi şartlarda olursa olsun, hangi yaşta olursa olsun sevgiye ihtiyacı vardır insanın. Sevgidir insana yaşama gücü veren.
Okul, çocukların okul dışı zamanlarını geçirdiği alanlar, katıldıkları Projeler çocukların, gençlerin duygularını, korkularını, bilinmezliklerini ve durumun yansıtan bir ayna olmalıdır.
Sevgi ve saygı temelinde yürütülmeyen, yardımlaşmayı içermeyen, yapılanları kalıcı kılmayan hiç bir eğitim gerçekten çocuklara, gençlere hizmet etmez. Gelecek için olumlu, yararlı bir iz bırakmaz.
Eğitim alanlarında katılımcılarının çocuk, genç ve yaşlı hepsine eşit olanaklar ve ayni seviyede ilişki sürdürülmelidir. Onların fantezilerini birlikte geliştirme ve gerçekleştirmeye çalışıldığında, eğitimcilerin onlardan her yeni önerisini ciddiye alırlarsa ve teşekkür edilirse eğitim başarılı ve kalıcı olur. Çünkü en başarılı okul sevgidir.